Friday, September 4, 2015

Menderes Abi


Evet ben O’yum. Biralı cıgaralı ortamlarda sinsi gibi takılıp sağlıklı yaşam üzerine ahkam kesen adamım ben. Mehmet Öz’cülük oynamayı seviyorum ne yapayım. 

“Abi aslında en değerli giysimiz cildimiz” ya da “Ya mideye indirdiğin şeyleri arabana yakıt alıyormuş gibi düşüneceksin. Alkolün hiçbir yararı yok boş kalori alıyoruz resmen” en çok kullandığım cümlelerdir.

Bir gün gene kendimi kaptırmış sürekli gittiğimiz bir pubda “Ya Melis’cim bak sağlıksız beslenmek uyuşturucu kullanmaktan farksız bunu anlamıyor musun? Bu bira tabağını yapmak için kim bilir hangi yağı kullanıyorlar. Şu nuggetın rengine bakar mısın?” şeklinde yardırırken omzumda bir el hissettim. Bu el her sabah sahildeki koşu parkurunda sauna eşofmanlarıyla koşan 73 yaşındaki Menderes Abi’ye aitti.

“Bana bak evlat. Şu halime bak!” dedi. Kırışıklık içinde kalmış suratını gösteriyordu. “Bir gün daha fazla yaşamak için her gün yağmur çamur demeden sabah 5’te kalkıp kilometrelerce koşuyorum. Bu yaşıma kadar doğal beslenip bitki çaylarının dibine vurdum. Adını bile duymadığın sebzeleri yararlı diye kabuklarıyla beraber çerez niyetine yiyiyorum. Hayatımda sigara ve alkol kullanmışlığım yoktur. Ama hele bir sor evlat mutlu muyum diye. Değer miydi diye. Hele bir sor.” Bir müddet sessizlikten sonra “Sorsana lan!” diye bağırdı. “Mutlu musun Menderes Abi?” diye sordum.

Yanımdaki sandalyeye oturup masaya bir yumruk vurdu. “Mutluluk mu? Bu şekilde yaşayıp hayatın nimetlerinden faydalanmadıktan sonra nasıl mutlu olabilirim ki? Vücudumu hayatım boyunca bir bebekmişcesine kolladım. Sinemada insanlar Alaska Frigo yerken ben evden getirdiğim kuru kayısıları kimseler görmesin diye en arka koltukta löp löp yutuyorum. Arkadaşlarım sarhoş olup çılgınlar gibi eğlenirken ben evde acaba salataya balzamik sirkeyi fazla mı kaçırdım diye kara kara düşünüyordum. Şimdi 18 yaşındaki halimi bulsam onu öyle bir döverim ki. Dayarım viskiyi şarabı pezevenge. İçmek istemezse döve döve içirtirim şerefsizim” dedi.

Ortalık ölüm sessizliğine bürünmüştü. Herkes sürekli sağlıklı yaşam konusunda atıp tutan benden Menderes Abi’ye sağlam bir karşılık vermemi ve istikrarlı bir duruş sergilememi bekliyordu. Cesaretimi toplayıp “E abi bu yaşına kadar yaşamışsın işte fena mı” diyip ardından “Tsieheheseh”şeklinde gergince güldüm. 

Menderes Abi’nin boncuk gözlerinde şimşekler çakıyordu. Son yüzyılın en kuvvetli fırtınalarından biri üzerime doğru geliyordu ve bundan kaçış yoktu.

Menderes Abi sandalyeden ok gibi zıplayıp çevik bir hareketle arkama geçip kollarımdan beni 
kıstırdı. Yılların egzersiz ve sağlıklı beslenmesi meyvesini vermişti. Bu çelik gibi kollardan kurtulmak imkansızdı. “Anlamıyorsun, anlamıyorsun...” diye mırıldanıyordu sürekli. 

Barmen’e “Bir şişe Smirnoff gönder çabuk olsun!” diye bağırdı. Kimsenin bu çıldırmış adamı durdurmaya ne niyeti ne de cesareti vardı. Melis’e yalvaran gözlerle bakıyordum. Ağlayarak gözlerini başka tarafa çevirdi.

Votka geldi. Menderes Abi pubdaki gençlerden birine “Gel sana 50 kağıt vereyim de şu şişeyi bu çocuğa içirmeme yardım et delikanlı” dedi. Menderes Abi’nin soğukkanlı ve işini bilir hali bu akıl almaz olayı herkesin gözünde normalleştirmişti.

Gözlerimden yaşlar süzülerek votkayı su gibi içerken Menderes Abi kulağıma “Bugün senin günün evlat. İleride bana bunun için teşekkür edeceksin” diye fısıldıyordu. Votkayı içiyordum çünkü içmesem boğulacaktım. Bu adamın şakası yoktu. Boğazım yangın yerine dönmüştü.

Şişeyi bitirdiğimde artık serbesttim. Eve doğru koşmaya başladım. Menderes Abi arkamdan gülerek “Keşke benim de bunu yapacak bir Menderes Abim olsaydı! Tadını çıkar!” diye bağırıyordu. “Beni duydun mu ha? Tadını çıkar!”



No comments:

Post a Comment