Wednesday, July 8, 2015

Midyeci



Ben Kadıköy’de geceleri midye satarım. Bir gün çocuğun biri önüme atladı. “Yardım et abi bana! Yakalayacaklar beni kaçmam lazım!” diye ağlıyor. Çocuğun gözlerine baktım ve dünyadaki tüm hüznü gördüm. Midyelerden birini gösterdim. En büyüklerinden birinin içine girip kayboldu. Midyenin içine doğru seslendim.

- Adın ne senin?

- Cafer.

- Neden seni arıyor bu adamlar Cafer?

- Abi akşamüstü sattığım suların parasını tinercilere kaptırdım. Patron beni öldürecek abi.

- Nerede satıyorsun?

- Minibüs duraklarında abi. Kışın çay yazın su satarım abi.

 - Ne kadar açığın var?

- 35 lira abi. Bu geceyi atlatayım yarın sabah fazladan satar parayı toplarım abi.

- Peki Cafer. Sen bekle orada bir müddet.

Tezgahı sırtladığım gibi yürümeye başladım. Sabah oluncaya kadar yürüdüm. Gittim minibüs duraklarına tezgahı kurdum. Kerata uyuyakalmış.

- Hişşt! Uyan hemşerim sabah oldu!

Cafer uyandığı gibi elinde bir poşet su şişesi fırladı gitti. Ben de gittim bir simitçi buldum. Midyelerin en büyüğüyle çıtır bir simiti değiş tokuş ettik. Yoldan tabelasız bir minibüs geçiyordu.

- Kartal’a gider mi ağabey?

- Gider!

Minibüsçüye üç tane ufaklardan verdim. Tezgahı katladım cebime koydum. Gittim arka koltuğa kırk yıllık yatağımmışcasına kuruldum. Uyandığımda akşam olmuştu. Kadıköy’e geri dönmüşüz. Müsait yerde indim.