Ardımda kocaman ayak izleri bırakarak yürüyorum. Ormanın
içindeki yol tamamen karla kaplanmış. Üşüyorum ve açım. Bu gece ay çok
mu parlak yoksa bana mı öyle geliyor?
Doğa sessizliğe bürünmüş.
Bu sessizlik insanı düşünmeye sevkediyor. İnsan böyle soğuk havalarda bir
şömine başında sıcacık yemekler yemeyi, muhabbetini özlediği sevecen insanları ve
buna benzer şeyleri düşünür. Ben de öyle yapıyorum.
Gideceğim yere olan uzaklığım gittikçe kısalırken
ortalığın sessizliği de gitgide uzuyor. Yolun kenarındaki çalılıkların arasından
yaşlı bir köpeğin bana doğru geldiğini görüyorum. Bakışlarından ve postundan
perişan durumda olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen insanı etkileyen asil bir
duruşu var. Benden yavaş ilerliyor. Yalnız yürümemek için ona ayak uyduruyorum.
Köpeğin burun delikleri hızlı hızlı açılıp kapanıyor, yiyecek
kokusu almaya çalışıyor. Belli ki benim gibi onun da karnı acıkmış. Bir müddet
sonra adımları iyice yavaşlıyor. Önümde daha epey yol olduğu aklıma
geliyor. Hızlanıyorum ve onu geride bırakıyorum.
Biraz yürüdükten sonra karşıdan bana doğru gelmekte olan sarışın,
genç ve güzel bir kız görüyorum. Kırmızı bir paltosu, oldukça parlak çizmeleri var.
Sanırım biraz da acelesi var. Kafasını yere eğmiş hızlıca yürüyor ve arkasında
küçücük ayak izleri bırakıyor. Issız bir yol ve tek başına dolaşan güzel bir
kız... Buralarda bu ikisini bir arada görmek oldukça zordur.
Gençliğimden hatta çocukluğumdan beri en fazla sarışınlara
ilgi duydum. Bugüne dek başıma ne bokluk geldiyse onlar yüzünden geldi ama en
güzel anlarım da onlarla geçti. Uzaktan bana doğru kısa süreliğine bakıyor. Epeydir
kadın yüzü görmedim, bir garip oluyorum. Yanına gidip birşeyler sormak, sesini
duymak istiyorum. Saatin kaç olduğunu sorayım mı? İyi de bunun karşılığında bir
rakam söyleyecek sonra da çekip gidecek. En iyisi ben buraların yabancısıyım
diyerekten yol tarifi sorayım. Bu da olmaz. Üstümdeki kuzu yününden yapılma
eski post buralarda yeni olmadığımı bas bas bağırıyor.
Aklımdan bu düşünceler geçerken sahne tozunu yeni yutmuş
acemi bir tiyatrocu gibi ellerimi nereye koyacağımı şaşırıyorum. Sol elimle
paltomdan bir cıgara çıkarmış sağ elimle de kibrit kutusunu ararken buluyorum
kendimi. Üç dört kez sürtüyorum kibriti kartondaki şerite. Yan artık be! Hem ısınmak hem de heyecanımı yenmek için ard
arda derin nefesler çekiyorum cıgaradan. Hafiften başım dönüyor. Kız yanımdan geçip
gidiyor. Hızlı soluk alıp veriyor. Benden korktu sanırım. Gittiği yöne doğru
dönüyorum. Arkasından gidişini izliyorum. Ben ne ara böyle abaza bir herif oldum? Kız giderken yaşlı köpek de uzaktan bana doğru
geliyor. “Senin acelen yok muydu?” der gibi bakıyor suratıma. Sen
ne anlarsın... Dövsem mi şuracıkta aptal iti? Neyse şimdi aramızı
bozmaya gerek yok. Şu anlık tek yoldaşım o. Beraber yola devam ediyoruz.